30 Aralık 2010 Perşembe

Bundan böyle çam ağacı süslemiyoruz,Şam'a eğlenmeye gidiyoruz

   Yılbaşı gecesi....Yani yarın.Herkeste bir telaş,ne giysem,nereye gitsem,ne pişirsem,ne içsem....Bense beklemedeyim sadece.Bir yere davet edilir gibi gibi olmakla beraber,gitsem mi gitmesem mi diye bir düşüncede yok.Ha şu da var, 1 hafta önce davet edenlerden yılbaşına 1 gün kalmasına karşın ses seda yok.O yüzdendir ki telaş 0(sıfır).Ya davetlerini yenilemezlerse diye hayıflanma da yok galiba.Aman napayım çok da önemli değil diyorum,doldururum küvetimi,alırım biramı sigaramı,geçiririm yılbaşımı.
  E  tabi yılbaşının yaklaşması ile beraber,bizim sohbetlerde pek keyifli olmaya başladı iş ortamında.Yılbaşı kutlanmalı mı kutlanmamalı mı? İşte bu vahim soru insanlarımız beyninde bir tepe taklak durumu yaşatmakta.
-Şahsen ben bu günü noel olarak değil sadece yeni bir yıla gireceğimiz için,yeni yıla hoş bir şekilde girelim diye kutluyorum
-Ama nasıl olur şekerim,bizler müslümanız müslümanların takvimi bu değil,yani senin sandığın yeni yıl şimdiki yeni yıl hiç değil!!
-Olsun canııımm,maksat eğlenmek değil mi?
-Hiç düşündünüz mü niye yılbaşında çam ağacı alırlar?,Noel baba kimdir?
-ımm kim ki?&?
-Aslında hristiyanlar hz.isa'nın tekrar geri geleceğini düşünürler(ki zaten gelecek),düşünürler düşünürler de incilde yazan :hz.isa şam'a gelecek sözünü bizim hristiyan kardeşlerimiz çam'a gelecek diye anlarlar.O gün bugündür ki çam ağaçları süslenir Noel babada hz.isaya benzetilir ve hz. isanın geleceği zaman getireceği yenilikleri noel babadan şimdilik hediyelerle geçiştirirler.
-Hımm way be öylemiymiş,bak sen şunlara bizim Şam,Çam olmuş desene!!

Aşağılardan bir yerden..

     Ayaklarını görüyorum,paçaları tozlanmış pantolonun sonra.Kafamı kaldıramıyorum,nerdeyim bilmiyorum.Yaslan demiştin en son,bir de hayata burdan bak.Evet söylediğin gibiydi yaslandığım omzundan herşey çok güzeldi,herşey sendin bense mutlu.Şimdi nerdeyim,neden sen yoksun,niye aynı yerden bakamıyorum hayata?Burdan da herşey sensin ama bi bi bişeyler eksik,ben mutlu değilim.Gözlerim buğulu,kalbim şaşkın...Kalkabilir miyim burdan?.... gücüm yok kalkmaya,kalbim can çekişiyor.Çırpınmıyorum aslında,kalkmamalıyım,biraz daha sürünmeliyim buralarda ki bir daha yaslanmayayım o omuzlara.

23 Aralık 2010 Perşembe

!...

   Kendi kendine yetmeyi bilir oldu bu beden senden sonra.Kasıklarımdan gelen kokunu sıyırdım attım kilodumdan.Her sevişmeden sonra senden bana kalan beni tiksindiren bazen de sana ait olduğumu hissettiren koku.Aylar oldu sana ait olmayalı,ve ilk defa kendim için giyindim.Işıkları söndürdüm,yaktım bir sigara...Bu bir vedaydı belki de bir başlangıç.Ama git istedim,bedenin başka vücutlarda zevk terleri dökerken hala bir yanının bende olması saçmaydı.Heyecanlı değildim sen yoktun...İzledim kendimi,bedenimi,ruhumu..evet tamamen gitmiştin benden.Her çırpınışta uzaklaşan sen yine birşeyler öğreterek gittin benden....

18 Aralık 2010 Cumartesi

Normal Ben!!

   Laptopumu açasım gelmedi 2-3 gündür.Onu faceden silmenin verdiği bir rahatlıkmıydı bilmiyorum.Ama rahattım,mutlu,kendi halinde ve aşmış.
  Ben böyle kendi halinde rahat ve evi bok götüren bir halde eve yeni gelmişken,telefonum çaldı,eski çalıştığım şehirden bir arkadaşım ''ben geldim aç kapıyı''dedi.Ev konusunda ürkmemesi için onu baştan uyararak içeri aldım.Ne hazırlıklı hatunum ki evde dün geceden yaptığım dolma vardı,oturduk yedik.Kahveler yapıldı fallar bakıldı,maziye dalındı.Önce ben anlattım,içimde kalan son kırıntıları  onunla paylaştım ve farkettim ki artık eskisi kadar üzülmüyorum,her anlatışımda bir parça azalıyor aşkım ve nefretim.En son izlediğim bir filmi anlatır gibi döküldü ağzımdan kelimeler,beni etkilemeyen ve bir daha olsa bir kere daha izlerim demeyeceğim bir film.
  Her insan ayrı bir hayat deriz ya,o garibim benden daha dertliymiş,başladı anlatmaya,ahh canım dedim,dayanamadı lavaboya koştu,kustu kustu kustu...O da biriktirmiş içinde,onun ki farklı bir dışa vurum oldu tabi...Sonra yatırdım onu,ben de odama geçip kitabıma daldım.Bir baktım içeriden bir ses geliyor,bizim kız ona acı çektiren adamla konuşuyor ağlıyor seviyorum seni diyor.Ah be aşk,ah be kadınlar,nasıl varlıklarız biz böyle demekten kendimi alamadım.

12 Aralık 2010 Pazar

Deneme 1

    Ev arkadaşı bulma çalışmalarına başlamış bulunmaktayım.İlk görüşmemi az önce yaptım.Yanında dün akşam lal'in masasında oturan kız da vardı.''Ayy dün ne tatlıydın öle''diyerek başladı ve dün akşam yaptıklarımı birer birer anlattı.Ben de yapma ya çok utanıyorum dedim.Ama o utanılacak birşey yapmadığımı çok şirin olduğumu söyledi,dün gece aslında bir kız da daha varmış böyle kendini kaybeden,o daha çok azıttığı için ben pek dikkat çekmemişim.İşte bu beni çok mutlu etti.Neyse biz böyle sohbet ederken ev arkadaşı adayım da bön bön bizi izliyor,bir kaç soru sordum konuşmaya çalıştım ama kızın cevapları konuşma tarzı beni tatmin etmedi.Fazla bön,zaten kız da korktu benden,şimdi bu kız hergün evde içip içip sızar diye düşündü heralde.Sonra telefonu çaldı kızın o sırada ben kıza içimden ayy ne donuk kız diye söylenirken,yanımdaki hatun ''bakma böyle donuk göründüğüne yeni bir şehre alışmak zor olduğu için böyle,normalde tatlı kızdır dedi.Tabi ben hiç öyle olduğunu sanmıyorum.Telefonlarımızı falan verdik,haberleşicez ama ben onla hayatta aynı eve çıkmam.Şimdi de ne desem acaba diyorum içim ısınmadı elektrik alamadım falan desem evlenicek çiftler gibi,ama bu da bir yerde onun gibi birşey aslında,aynı evi paylaşıcaz kolay değil ve ben böyle biriyle aynı evi paylaşamam.Yeni adaylar bulmam lazım en kısa zamanda.

İçmişim başım dönüyor&&

    Nasıl bir geceydi ama!?Wuuuwwwhh.Hala etkisindeyim.
    Aslında ilk gittiğimiz dakikalarda çok gergindim,birini görürmüyüm sinirlerim bozulurmu diye,nitekim de gördüm.Geçen sene sorun yaşadığım bir kaç kişi benim yan masamda oturuyorlardı.Çok sinirlendim hatta kalkıp gidecektim ama amann dedim niye ben gidecekmişim onlar gitsin.Ve onlar müzik başlamadan kalktılar:))ayy nasıl mutlu oldum,evet gece başlasın dedim.gruptaki kızlar gelmeye başladı yavaş yavaş.Tanıştık sohbet ettik havadan sudan,onlar şarap içti ben vişne votka.Tanışmanın şerefine kadehler kaldırıldı.Aaa bir baktık yan masada lal var,onuda çağırdık,onun bir arkadaşı da ev arkadaşı arıyormuş,bugün tanıştıracak bizi bakalım belki anlaşırız.Neyse o kalktı sonra biz sohbete devam ettik ama tabi ben dururmuyum uzun zamandır içmemişim böyle bir ortam bulunca 1,2,3,4 kadeh derken sarhoş oldum.Yanımdaki kıza hayatımda ne var ne yok herşeyi anlattım anlattıkça içtim,içtikçe anlattım.Gülüyorum kahkahalar atıyorum,kendime engel olamıyorum,allahım diyorum kendime gelmeyim.Lavaboya gittim kendine gel kontes kendine gel,çıkıyorum dışarı yok,konuşurken yine cozutuyorum.Kalktım lallerle halay çektim o kafayla göbek attım,o halimi düşünmek bile istemiyorum.Sonra tutturdum ben de sahneye çıkıcam diye,bana engel olmaya çalışıyolar ama ben daha çok bağırıyorum ben de söylicem diye.Beni hava almaya dışarı çıkardılar,acı kahve falan içirdiler,ben önce içmek istemedim ama sonra sinirlenip bir fırtta o sıcak kahveyi içtim,dilim hala yanıyor!!Sonra ben içeri girdim sallana sallana,baktım bunlar bana engel olmaya çalışıyo,ben de lallerin masasına gittim,orda da bir güzel kendimi rezil ettim,bunlar sonra bana zorla montumu giydirerek beni eve getirdiler,eve getirdiler derken biliyorsunuz bu insanlarla yeni tanıştığım için evimi de bilmiyolar,kendi evimin yolunu bulmakta zorlansamda sonunda bulduk.Beni yatırıp çıktılar,ben de sızmış kalmışım zaten.
    Evet artık kendimdeyim ve bir daha o insanların  yüzüne nasıl bakıcam bilmiyorum,ilk tanıştığımız gecede böyle kendimi kaybetmem çok kötü oldu.Muhtemelen benimle bir daha görüşmek istemeyeceklerdir.Gecelerini berbat ettim çünkü,ama bak allah var onlar da iyi insanlar çıktı,hepsi beni zaptetmek için ellerinden geleni yaptılar.Bana yaptıkları ilk ve son iyilik olsa gerek.Nesse napalım artık yapıcak birşey yok,oldu bitti,en azından ben rahatladım sanki üzerimde büyük bir yük vardı ve ben o yükü dün attım üzerimden,mutluyum....

11 Aralık 2010 Cumartesi

Köftehor

    Kurstan bir arkadaş, beni arkadaş gurubuyla tanıştıracaktı bugün,birlikte yemeğe gidip ardından canlı müziğe gidecektik.Bugün sabah aradı teyid etmek için,ben de kurstan başka bir arkadaş vardı,onu da arayalım o da gelsin dedim.Tamam dedi ararsın 8 de orda olur.E ama 7 de buluşacaktık dedim ben.Yok dedi biz seninle ikimiz 7de yemek yiyeceğiz ordan sonra arkadaşlarla buluşucaz.Ben de hımm dedim,çaktım köfteyi,benimle başbaşa yemek ayarlamış ama bana farklı yansıttı.Ben 1 saat sonra onu arayıp yemeği bu seferlik ertelesek 8 de buluşsak olur mu dedim,o da mırın kırın yapıp tamam dedi.Hoşlanabileceğim bir tip olsaydı belki çıkardım ama hiç tipim değil,üstelik bu durumu suistimal ediyormuş gibi geldi bana.Çünkü önce hep birlikte yemeğe gideceğiz demişken sonra sadece biz gidicez dedi.Hiç hoşlanmam böyle çıkarcı tiplerden.
   Aslında biraz da kararsız kaldım gidip gitmemek konusunda.Nasıl bir ortamla karşılaşacağımı  bilmiyorum,ama aynı zamanda şansımı da denemek istiyorum.En azından bir alan yoklaması yapayım,kimler var kimler yok,üstelik kendime bir ev arkadaşı ararken bu görüşme iyi olabilir.Kim bilir belki iyiki gitmişim derim,hadi bakalım gece başlasın!!!

10 Aralık 2010 Cuma

''ben şerefsiz değilim''diyenden kork!!!

    Servisten sıcağı sıcağına notlar...Bizim serviste 2 çocuklu çılgın bir bayan var,çok da samimi değiliz aslında.Bugün yanıma oturdu ''kız sen o şerefsizden ayrıldın mı'' dedi.Hıı evet dedim ayrıldık.''İyi yapmışsın o şerefsizden ayrılmakla,sen ayrıldın dimi''o sırada derin bir sessizlik oldu,aslında ne diyeceğimi bilemedim,o terk etmişti beni ve gururum bunu söylemeye elvermedi.''Ayy nolurr ben ayrıldım de,gözünü seveyim'' dedi.Ben de ımm kem küm ayrıldık işte boşver ya dedim.Sonra başladı anlatmaya meğer o benimle birlikteyken bu hatuna sulanmış,gece gündüz mesajlar,kapıya kadar gelmeler falan.O da en sonunda dayanamamış benim o sıralar çok samimi olduğum bir kız arkadaşıma söylemiş bana söylesin uyarsın diye.Ama tabi o kız da söyler mi bana,biz onun sevgilisiyle 4lü guruptuk,klasik sürekli bir yerlere gider gezer tozardık.Söylediği taktirde bu ortam bozulacak ve benim sevgilimin arabası ve gezilecek görülecek yerler hayal olacaktı.Daha sonrasında başka kıza aynı şeyleri yapmış,inanılır gibi değil ama gerçek.Bunları yapıcak potansiyeli görüyorum onda.
   Ben içimden way be derken derin düşüncelere daldım.Kendime yakıştıramadım.Sonra döndü bana ''ıyğğ ne buldun sen onda be,yürürken yanından bile geçemeyecek adama iyi pirim yaptırdın walla''dedi.Evet doğru söylüyordu,ilişkimiz süresince bana,hala benimle birlikte olduğuna inanamıyorum derdi.Beni uzaktan sürekli takip edermiş ve bana hayranmış,e bir şekilde uzun bir süre sonra emeline kavuştu.Bana ''bugüne kadar kimse bana şerefsiz demedi,şerefsiz dedirtecek hiçbir şey yapmadım yapmam da'' derdi.Bazen insanlar olduklarının tam tersini gösterme çabasındadırlar.Bu şerefsiz de aynı şeyi yapmaya çalıştı ve başardı.Gün be gün yalanları dolanları ortaya çıkıyor.Ve ben her geçen gün ondan değil kendimden utanıyorum.

6 Aralık 2010 Pazartesi

Umut

     Gökyüzünün açık mavi ve bulutların her an dokunacakmışcasına yakın olduğu,kış mevsimin kendini göstermeye başladığı şehrin sokaklarında yürüyorum.Bir gece önce onun faceinde  sevgilisiye ulu orta yaptıkları cilveleşme yazılarının etkisindeyim hala.Dik durmaya çalışıyorum,o kaybetti diyorum içimden,herkese ispatlama derdindeyim sanki.Kursta daha fazla duramayıp atıyorum kendimi dışarı,yalnız gitmemeliyim,bir arkadaşımı davet ediyorum.Beni tanımaya çalışıyor o da ve kendi grubundan bahsedip beni de aralarına davet ediyor.Evet diyorum tanışmalıyım,belki benim onlarla eğlendiğimi artık mutlu olduğumu görür.Sonra dönüyorum ve kendime diyorum ki ''hala kendini ona ispatlamaya çalışıyorsun,hala o fazlasıyla umurunda'',olsun diyorum,yapmalıyım.Cuma günü gitara başlıyoruz aynı arkadaşlarla,cumartesileri dans günleriymiş ve diğer günler de dolu dolu geçiyor haliyle.Tamam diyorum tam benlik.Yeniden kendimi bulacağım ve kimbilir belki de aşık olacağım ortam.Hadi bakalım yelkenleri hazırla....

4 Aralık 2010 Cumartesi

Heyy siz!!

    Şu beni çekemeyen kızlar,size sesleniyorum.Siz kendine güvenmeyen,yanınızda hoş bir kız bulunmasından haset duyan,beni kendinizden üstün gördüğünüz için bana farkettirmeden beni süzmeye çalışan,köşelerde sürekli fısır fısır benim dedikodumu yapan pısırıklar.Bu yapmaya çalıştığınız şey herneyse -benimle iyi anlaşıyor görünüp arkamdan dedikodumu yapıp,sürekli yanımda seyahat planları yapıp kakara kikiri fotolarınızı bana gösterip sonra birbirinize bakışmalarınız -beni iyice sinir etmeye başladı.Biliyorum amacınız da bu,ama ben sizin bu küçük beyinlerinize sinir oluyorum,hala ergen havalarında yaptığınız hareketlere sinir oluyorum,evet ben yalnızım son zamanlarda,ama yalnızlıktan ölsem de sizin gibi mahluklarla iş dışında birlikte olamam.Sizin kendinize güveniniz sıfır,sürekli benim dedikodumu yapıp,benim yaşadığım şeyleri çekiştirip sonra da bana nispet yapmaya çalışıyorsunuz.Sizin başka işiniz mi kalmadı yahu.
   Dün gece içlerinden biri aradı beni yine.''Napıyorsun canım'' ben de ''evdeyim film izliyorum''-keşke başka bir cevap verseydim-dedim.'Aaa öyle mi,biz de kızlarla dışardayız,arkadaşlar gelecek burdan onlara geçicez,takılıcaz işte,neyse canım hadi görüşürüz''.Ayy bu nasıl da sığ bir plan.Ne yapmaya çalışıyorsunuz siz,yapmaya çalıştığınız herneyse artık gözümde hiç bir değeriniz kalmadı.Oyun oynamak istiyorsanız oynarız,bugüne kadar hep iyi niyetimle yaklaştım size ama bundan sonra yok,siz nasıl istiyorsanız öyle....

3 Aralık 2010 Cuma

?

   İşte böyledir hayat,kahkahalar atarsın,aman be sen de dersin,kendine yeni bir düzen oluşturmaya başlarsın ya da başlama gayretindesindir ama bir bakarsın mutlu değilsin.Aklına binbir türlü şey geliverir bir anda,yok dersin bu mutlu gözükmeye çalışan kız sen değilsin.Peki ben kimim?hala neyin acısını yaşıyorum,şu aklımdan bir türlü çıkaramadığım şey niye sürekli beni sıkıştırıyor,niye beni rahat bırakmıyor?Bırak da yeniden hayata döneyim,bırak da biraz  ben güleyim.
 

2 Aralık 2010 Perşembe

Düşünce gücü - Kitaplar

   Dün gece iyi şeyler düşünerek uyudum,evrene güzel mesajlar verdim.Evet çok etkili,kesinlikle uygulanması gereken birşey,çünkü sabah kalktım ve uzunnn bir aradan sonra ilk defa kahvaltı yaptım,çok mutluydum,sürekli kendimi iyi şeyler olacağı konusunda düşünmeye sevk ettim,bugün çok güzel ebrular yapacağım dedim.Evet o da oldu,normalde beceremediğim şeyleri,bugün çok rahat bir şekilde yaptım.Okul çok verimli geçti.Arada bazı şeyler beynimi kurcalasa da onları yine düşünce gücüyle def ettim,en azından çalıştım.Eve gelip nefis bir fasülye yaptım,bir güzel de yedim,hem de 2 tabak.Yemek yemeği seviyorum mutlu olduğum zamanlarda,hani şu sürekli birşeyler yiyip kilo almayan tiplerdenim.Biliyorum bir çok bayan çok kızıyor ama ne yapayım bünye meselesi:)
   Sonra ev sahibinin kızı geldi.Apartmandakiler bana sitem ediyorlarmış,benim onları sevmediğimi düşünüyorlarmış.Aaaa dedim niye sevmeyeyim.Tamam o zaman dedi biz çekiniyorduk senden bundan sonra sık sık çağırırız seni.Ayy iyi olur valla,arada bu komşu muhabbetleri eğlenceli oluyor benim için.
   Ayrıca sonunda okuduğum kitabı bitirdim.Judith Mc Naught'un İçinde Aşk Saklı romanı.Çok kalın bir kitaptı,normalde sürekleyici olunca seviyorum ama bu kitapta da sanki sayfa sayısını arttırmak için lafı uzattıkça uzatmış,sürekli bir aksilik çıkıyor ve durum uzuyor,hani şu eski türk filmlerinde sevenler bir türlü kavuşamaz,yıllar sonra bütün gerçekler ortaya çıkar ve kadın ya da adamın suçsuzluğu herşey olup bittikten sonra anlaşılır ya,işte o tarz şeyler fazlasıyla vardı.Yok artık bu kadar da olmaz dediğim çok şey oldu.Yine aynı yazarın Kusursuz adlı romanını da okumuştum,zaten onu çok beğendiğim için bu kitabı aldım ama aynı zevki vermedi.Neyse bunca sözden sonra belki absürd kaçacak ama yine de tavsiye ediyorum,anlatımı güzel,betimlemeler çok hoş,bazı sahneleri gözünüzde canlandırmanız zor olmuyor.Ve yeni kitabım Ejdarha Dövmeli Kız.Onu da bugün aldım bir hevesle,bakalım yeni dostum ben de nasıl bir izlenim bırakacak?

1 Aralık 2010 Çarşamba

Kahvaltı

  Şu kahvaltı problemimi bir an önce çözmeliyim.Her sabah kahve ve sigarayla kendime gelip çıkıyorum evden,kursta yaklaşık 2 saat kalıyorum ordan da okula geçiyorum ve hala bir şey yememiş oluyorum.Karnım zil çalıyor artık o saatlerde,bir şeyler atıştırıyorum ve her gün yarın kahvaltı yapıcam diyerek söz veriyorum kendime.Ama diğer sabah yine aynı şeyler,yok,iştahım gelmiyor,canım hiç birşey istemiyor,koşa koşa mutfağa girip kahve yapıyorum,bir yandan makyaj yapıyorum bir yandan kahve ve sigara,arka fonda da kanald haber.İnsanlar alışkanlıklarını kendileri belirler ve benim bu alışkanlığım hiç de sağlıklı değil,çok güzel iştah açan kahvaltılıklar aldım,en sevdiğim peynir,zeytin,nutella,tahin ve pekmez.Immmm çok leziz,umarım yarın sabah da bunlara aynı iştahla bakarım...

29 Kasım 2010 Pazartesi

sorun:bencillik,çözüm:sencillik

    Bencillik kötü bir hastalık...Sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket edenler ne çok çıkar oldu karşıma.Üstelik sadece kendi çıkarlarını düşünüp bunu söylemeseler bir nebze ama bunlar gözümün içine soka soka yapıyorlar.Zor bir dönemin içindeyim,bazı şeyleri üstüme alınabilirim diye düşünerek takmamaya çalışsam da sürekli birlikte olduğum insanların da bana nisbet yapar gibi konuşmalarını artık görmezden gelemiyorum.Canımı acıtıcak konularda konuştuklarını bile bile niye anlatırlar ki bazı şeyleri bana,bırak anlatma,ne halt yerseniz yiyin ben bilmeyeyim.Ama yok, hiç bir noktayı atlamadan soluksuz anlatıyorlar.Tahammül edemiyorum,kırmak da istemiyorum,ama bir yandan da onların beni kırdığını düşünüyorum,susuyorum,yorum yapmıyorum,belki anlar acı çektiğimi,üzüldüğümü.Ama nerdeee artık insanlar sadece kendi egolarını tatmin etme peşinde,sadece ''ben'' deyip diğerlerini ezip geçiyorlar.
   Evet zor bir dönem atlatıyorum,herşey üst üste geliyor,sevgilim,kedim,arkadaşlarım hepsi birer birer terk ettiler beni.Kolay değil,ama atlatıcağıma inanıyorum,herşey unutuluyor,bak beni deliler gibi seven sevgilim şimdi başkasını deliler gibi seviyor,o da nispet yapıyor bana,o da beni unuttuğunu gözümün içine sokmaya çalışıyor.Aç artık gözlerini,duy kelebek kanatlarının sesini....

25 Kasım 2010 Perşembe

Zaman zaman

    Son günlerde hiçbirşey yapmak gelmiyor içimden.Monoton bir hayat sürüp gidiyor öyle.Düşündüğüm,plandığım şeyleri uygulamakta zorlanıyorum,sürekli son anda bir aksilik çıkıyor ya da benim hevesim kaçıyor.Kaç gündür ebrularım küstü bana,istediğim şekli veremiyorum,boyalar suda çatlıyor ya da tam tekneden çekerken hava kabarcığı oluşuyor.Ebru yapanlar bilir o kadar zevkle heyecanla ebruyu yaptıktan sonra kağıtta hava kabarcığı oluşması bütün ebruyu mahvediyor.Hocamız insanın ruh halinin ebruya yansıdığını söylüyor.Elbet ben de bir gün çok güzel ebrular yapabileceğim diye düşünmek istiyorum.İstersem olur.
   Dün düşündüm de uzun zamandır yaşadığım bu şehirde dışarı,bir park ya da cafeye çıkmadım.Eskiden öylemiydi,ev arkadaşımla evde durmazdık atardık kendimizi dışarı,hızlı yaşardık bazı şeyleri.Şimdi herşey o kadar yavaş ilerliyor ki...Arada bunun daha iyi bir seçim olduğunu düşünmüyor da değilim.Kendimi dinleme fırsatını buluyorum,eksiklerimi görüyorum,bunları şimdilik gideremesem de farkında olmanın da gerekli olduğu düşüncesindeyim.Ve son olarak ''zamanı benim hızıma göre değil de hızlı akıp giden seyirde kullanmalı''diyorum.....
  

21 Kasım 2010 Pazar

İlişkisi Var

    Hergün yaptığım gibi eski sevgilimin facebook profiline girdim,son zamanlarda hiç bir paylaşım yoktu,hep aynıydı ama ben yine de bakıyordum.Acaba ne paylaşıyor,paylaştığı şarkılarda beni anlatan birşeyler var mı diye.Yine baktım ve beynimden vurulmuşa döndüm,allahım bu nasıl bir acı,o an kalbimki cız sesini hissetmek bir yana duydum,evet duydum,resmen içimden birşeyler koptu.Onun bir ilişkisi var.İlişkisi var...Bu çok ağır çok,ben bu kadarını haketmedim.Onun için yaptığım şeyleri tek tek söylemiyeceğim çünkü onu sevdim,onun da beni delicesine sevdiğini düşünürken terketti beni,yapayalnız bıraktı,arkasına bakmadan gitti.Evet biliyordum yeni biriyle tanıştığını birşeyler yaşadığını ama emin değildim,bu şekilde görmek çok yaraladı beni.Benimle 1 yılı aşkın süre birlikteyken bile facebookta ilişkisi var yazmıyordu.Ki benim ne halde olduğumu bile bile bunu alenen yayınlaması,benim gözümün içine sokması çok kırıcı.
   Kabullenemiyorum,hayır,olamaz,biz hep birlikteydik herşeyi birlikte yapıyorduk aynı evi paylaştık onu çok sevmiştim o da beni.Şimdi benim ellerimi tutan elleri başkasını tutuyor,onu öpüyor,o üzülmesin diye elinden geleni yapıyor,Benim de üzülmemi istemezdi ama bana en büyük kazığı attı,beni hergün öldürdü.Şimdi bir ilişkisi var,nasıl mutlu musun?çok mu seviyorsun onu?onu tatmin etmek için mi böyle birşey yaptın?çünkü sen benimleyken sevdin onu,bir süre devam ettirdin ama sevgilin ya o ya ben dedi.Ve sen beni terk ettin.Birlikte kutlamasını da yapmışsınızdır belki ha?OH be kurtulduk demişsinizdir,şimdi son darbemizi vuralım dediniz öyle mi?Evet vurdunuz,başardınız,sürünüyorum,kahroluyorum,duvarlar üstüme üstüme geliyor,nefes almakta zorlanıyorum,sizse sevinç çığlıkları atıyorsunuz,helal olsun size....

20 Kasım 2010 Cumartesi

Ben Geldim

     Saat sabahın 7si ve herşey bıraktığım gibi.Yalnızlığım yatağın bir köşesine kıvrılmış beni bekliyor.Masanın üstünde gitmeden önce içip yıkamayı unuttuğum nescafe küflenmiş,ona da benzeyecek birşey buluyorum kendimce.Ben geldim,yalnızlığıma,hüznüme,terkedilmişliğime geri döndüm.Ama bana ait olan yere geldim.Yüzleşmem gereken yere.Herşeye rağmen seviyorum evimi,kendimden birşeyler buluyorum burda.Koşuşturma yok,telaş yok,gürültü yok,sadece ben varım,sadece ben...
   Evdeki bu hüzünlü havayı yok etmek adına şimdi kalkıp bir güzel temizlik yapmak,haftaiçi için ütü yapıp kirlileri makineye atmak,ardından duş alıp kuaföre gitmek lazım.Hadi bakalım gün başlasın

19 Kasım 2010 Cuma

Hotel California

     1969 yazında hikayenin kahramanı olan adam uzun bi seyahate çıkar.Ve yolu California’dan geçerken dinlenmek için hotel California’yı bulur. Ufak sevimli bir oteldir. Sıcak bir havası vardır. Bir odaya yerleştirilir. Oteldeki ikinci gününde odasının hemen yanındaki odada kalan kızla tanışır. Arkadaş olurlar. Birlikte gezmeye başlarlar. Çok fazla zaman geçmeden birbirlerine aşık olurlar. Ve tatili hotel California’da birlikte geçirmeye karar verirler. Çok severler birbirlerini. Bütün bir yaz hep beraberdirler. Otelin sıcak insanları , sevimliliği sadeliği onları çok etkilemiştir. Unutamayacakları bir yaz yaşarlar. Yazın bitiminde bir karar vermek zorundalardır ayrılık için. Ve şöyle derler ‘ Eğer bir sene sonra birbirimizi unutmaz ve hala birbirimizi bu kadar çok seviyor olursak , gelecek yazın ilk gününde (tanıştıkları günü kastederek) otel California’da buluşacağız ‘ diyerek sözleşirler. O zamana kadar birbirlerini hiç aramayacaklardır. ( bu aşk bir yaz aşkımı yoksa gerçek bi aşkmı anlamak için yaparlar bunu)… Tam bir sene geçmiştir.  Adam sözleştikleri gibi bir sene sonra otelde buluşmak için yola çıkar. Tanıştıkları ilk gündür o gün.  Yol uzundur bitmek bilmez adam için. Ve sonunda California’ya varır. Otelin oraya geldiğinde kapkara bi bina bulur.. Otel bir gün önce yanmıştır… Hemen sevdiği kıza haber vermek ister. Onunda gelmiş olabileceğini düşünerek olması muhtemel yerlere bakar. Ancak bulamaz. Ve sonunda çok acı birşey öğrenir ve bu şarkı ortaya çıkar. Acı gerçek ne mi? Sevgilisi süpriz yapmak için bir gün önceden otele gelmiştir. Ve çıkan yangında ölmüştür


Hotel california
Yükleyen expert145. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!
   
        

17 Kasım 2010 Çarşamba

Lunna-park

    Ayyy çok fena başım dönüyor.2 gündür gribim ve kafamı kaldıramıyorum,sanki kafamın içine koca bir kaya yerleşmiş ve ben çevirdikçe yer değiştiriyor.Üstüne üstlük ablacığım benim bu halime daha fazla dayanamayıp hadi kalk seni iyileştiricem deyip zar zor beni dışarıya çıkarttı.Sahilde oturduk biraz,deniz havası iyi geldi en azından bir kaç saat burun akıntım durdu.Balık-ekmek,deniz kokusu falan ben yavaş yavaş kendime gelmişken ablam tuttu kolumdan asıl sürprizimi daha görmedin diyerek beni lunaparka götürdü.Aman Allahım işte macera burda başladı.Crazy dansla başladık,baş dönmem,kafamın arkasındaki demir kafalığa çarparak tavan yaptı derken ondan inip explorer denen o çılgın şeye bindik.Explorerda kafaüstü durarak baş dönmesinin ne demek olduğunu öğrenmiş oldum.Artık kendimde değildim ablam nereye sürüklediyse o alete bindim.Artık duyarsızlaşmıştım,normalde korkarak ben buna asla binmem diyeceğim şeylere o uyuşuk kafayla bindim.Eniştem bizi almaya geldiğinde tanıyamadı,saç baş dağılmış haldeydik lunaparktan çıkarken.Başımın içinde ki kaya parçası da kendini kaybetmiş olmalı ki yürürken o ne tarafa giderse ben höyyngg diye o tarafa sendeliyordum.Neyseki eve sağ salim gelebildik.Hala başım dönüyor,ekran dönüyor,yazılar dönüyor,en iyisi ben yatayım,öptüm(muahhh)

14 Kasım 2010 Pazar

..............

     Alışma bana, ne yapacağım belli olmaz..Bugün varım yarın birden yok olurum..Dokunma bana,kapanmamış ...yaralarla doluyum..Canımı acıtma, bir yarada sen açma..Sevme beni yoğun duygularımda kaybolursun tutuşursun..İsteme beni, yasaklarla boğuşursun, engellerle doluyum..Çözmeye çalışma sakın, seninle karışır iyice kördüğü...m olurum..Anlama beni, ben kendimi bilirim,ben böyle mutluyum..Aşkı yaşatmamı isteme asla, ben aşka yıllardır inanmıyorum.. Güveniyorsan kendine, inandır aşkın varlığına..Sonucunda öyle bir aşk yaşatırım ki..!Vazgeçemezsin tutkun olurum..Yıkabilirsen duvarlarımı, sakın bırakma beni..Tüm tutkularım ve gücümün arkasında..Hala minik bir çocuğum..Büyütemezsen kaybolurum... "Rabindranath Tagore" (Şermin ŞAHİN)

Ne Yapıyorum Ben??

  Ablamla krizlerdeyiz,şimdi de enişteme anlatıyor :facebooku bile yokmuş,soya sosunu bilmiyormuş ve hayatında hiç rus salatası yememiş.....hahahaaa.Evet biraz sıkıcı ve sıradan bir insan ama bir insanın facebooku olmaz mı yahu,hadi soya sosu hiç yemedin ama rus salatası da yenilmiyecek bir şey de değil.Televizyon izlemiyormuş,internete girmiyormuş.E sen ne yapıyorsun? dedim.Kitap mı?Hayır.Film mi izliyorsun?Hayır.Arkadaşlarınla dışarda mı takılıyorsun?Hayır.Kardeşim ne yapıyorsun o zaman sen?Sabahtan akşama kadar çalışsan sonra da eve gelip yorgunluktan sızıp kalsan tamam diyeceğim ama bir öğretmen ya öğlencidir ya sabahçı ya da tam gün olsun.Yani günün 6-7 saatini çalışarak geçirir.Ne yapıyorsun sen?''Hiç walla sen söyleyince aklıma geldi ne yapıyorum ben''hahahahaha

Tatil Başlasın

    Batıya biraz daha yaklaşmak bana iyi geldi.Dün akşama kadar alışveriş yaptık ablacığımla.Yeğenim de vardı tabi,şimdiden bir erkek olarak bayanlarla alışverişe çıkılmayacağını anladı.Bizimle birlikte mağaza mağaza dolaşmaktan perişan oldu çocukcağız.Şimdiden alıştırmak lazım tabi....
   Ablamla yapmaktan en çok keyif aldığım şey;alışveriş sonrası kahve ve sigara eşliğinde aldıklarımızın kritiğini yapmak.Aldığım kıyafet,ayakkabı ya da takıların verdiği heyecanın doruk noktasında olduğum zamanlarda sürekli konuşmak isterim.Anlık heyecanlar işte.Ablamsa hala bu heyecanı yaşayabildiğim için bana hayralıkla bakar sadece, şaşkın bakışları eşliğinde ben anlatırım o dinler.
   Dün bu koşuşturmaca da kendimi fazla kaptırıp,muhtemelen deneme esnasında terleyip üşüdüğüm için dün gece boğazlarım şişti.Bu günkü sinema planım da yatmış oldu, ama hala umudum var.Akşama kadar biraz daha toparlarsam muhakkak gideceğim.Ben şimdi biraz daha karabiberli nane limonumdan içeyim.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Servis Arkadaşı: Prova 2



Vee gecenin sonu... Birlikte yemek yedik, ardından türk kahvesi ve sohbet. Evet bugün daha iyiydi, sanırım zamanla açılıyoruz. İlk günkü gerginliği yoktu üzerinde. Biraz eskilerden konuştuk, ortak tanıdığımız arkadaşlardan falan, hafiften de dedikodu yaptık. Ailesinden bahsetti biraz da,aslında bana hiç uygun bir aile tipi değil, ama neyse bu beni çok da ilgilendirmiyor, arkadaşım sonuçta!


Evin içi hafiften soğuyunca benim yeni aldığım UFO'yu kurmaya çalıştı, önce beceremedi ve çok üzüldü :) neyse ki sonunda yapabildi de keyfi yerine geldi. Benim önümde beceriksiz görünmek korkuttu herhalde. Ortam ısınınca bizim sohbette ısınmaya başladı. Bana yakın davranan birkaç kişi (erkek) hakkında bana açıklama yaptı, e ne de olsa rakipleri, haklı olarak sadece kendisiyle görüşmemi istiyor. Tabi sonuna da ''senin kararın, sonuçta seni etkilemek için söylemiyorum,onlar da iyi insan'' diye eklemeyi de unutmadı.

Sonuç olarak bu gece bana iyi geldi, iyi bir arkadaşım oldu!!!

Yemekte Biri Var


Yaklaşık bir saat sonra servis arkadaşım gelecek yemeğe. Sanırım bana aşık! Geçen hafta ben ona kahvaltıya gittiğimde çok tedirgindi, ne söyleyeceğini bilemez durumdaydı yani bir gerginlik vardı. Geçtiğimiz bir hafta boyunca da serviste soğuk rüzgarlar esti, konuşmadık bir türlü birbirimizle. Neyse geçen gün yan yana oturduğumuzda cesaretini toplayıp bana ''birlikte yemek yiyelim mi?'' dedi. Daha önceden konuşmuştuk ben onu çağıracaktım yemeğe o yüzden tamam dedim ben yaparım. 

Mönümüz soya soslu tavuk. :) (evime ilk defa gelenlere yaptığım vazgeçilmez yemeğim), pilav, çorba ve Rus salatası. O çok heyecanlıydı bugün kaçta geleyim derken. Peki ben? Ben ne hissettiğimi bilmiyorum çok da önemi yok zaten. Sadece iyi vakit geçirmek istiyorum. Bakalım nasıl geçecek, ben yavaş yavaş hazırlanayım...

9 Kasım 2010 Salı

Atam


Çocukken 10 Kasım'da evde olduğumuz zamanlar annem tam 9'u 5 geçe kaldırırdı bizi, siren sesleri eşliğinde ailecek saygı duruşunda durup istiklal marşını söylerdik. O küçücük yaşımda gözlerim dolardı, belki o anın ve çevremdekilerin etkisiyle duygulanırdım o zamanlar. Sonra zamanla Atatürk'ü daha iyi tanımaya ve anlamaya başladım. Şimdi ise anlatmaya... Ruhun şad olsun ATAM. Seni saygıyla ve özlemle anıyoruz.

Prens


Biraz önce penceremin önündeki kedi sesleriyle uyandım, bir an aklıma Prens geldi. Ah prens niye gittin niye sen de terkettin beni... İki kedicik ve anneleri, acaba prensin annesi de mi o? Allah'ım kendimi çok kötü hissediyorum, yavrular nasıl da büyümüşler, prens gibi küçük değiller. Ben Prens'i almasaydım belki o da annesinin ve kardeşlerinin yanında olacaktı. Ama iki gün boyunca bekledim, annesi yoktu sürekli baktım ve dayanamayıp onu eve aldım. Evet çok küçüktü ben ona ne kadar iyi bakmaya çalışsam da anne sütüne ihtiyacı vardı ve öldü. Ben mi öldürdüm, benim yüzümden mi öldü? Vicdan azabı çekiyorum. Oysa ben onu çok sevmiştim, hastalandığında başından ayrılmadım, saatlerce sevdim onu belki sevgimi hissedip iyileşir diye. Prens çok üzgünüm çok, seni çok seviyorum ve çok özlüyorum...

Yalnızlık Benim Canımı Acıtan


Çok sıkıldım şu yalnızlıktan yaa... Sabah kalkıyorum yalnızım, günaydın diyebileceğim kimse yok, kahvaltı yapabileceğim kimse de olmadığı için  kahvaltı da yapmıyorum. Kahve sigara, kahve sigara böğğğ... Sonra kurs ve ardından iş hayatı ve sonra yine eve dönüş. Yine yalnızlık.....

Karşılıklı şöyle günün kritiğini yapabileceğim kahvemi tokuşturacağım bir sevgilim ya da dostum yok. Bu da beni çok üzüyor. Çok özel sırlarımı paylaşmak istiyorum tepki almak istiyorum belki de tartışmak istiyorum ama yalnız kalmak istemiyorum artık.

Yalnız kaldıkça acılarım sürekli taze kalıyor, her gece tazeliyorum yaşadıklarımı, büyütüyorum küçük insanları. Hadi sabahları bir şekilde (ebru kursu) doldurdum yalnızlığımı ama ya geceler... Uzun bitmek bilmeyen geceler.
  

7 Kasım 2010 Pazar

Asos pembelim


Ben buna bayıldım ya siz??
http://buketpoyraz.blogspot.com/2010/11/asosun-bu-37-numara-tatl-fiyonklu-pembe.html

Pembelim


Bir pembe aşığı olarak sonunda kendime pembe bir telefon alabildim. İlk gördüğünüzde işte bu benim olmalı, bu bana ait dediğiniz şeyler olur ya, tam da böyle bir durumla karşı karşıya kaldım. İyi ki de kalmışım. :) Bütün hafta sonu yeni telefonumun heyecanıyla yaşadım. Bunu da seninle paylaşmak istedim. Hala çocuk gibi olabilmek çok güzel...

Hahay


Gülmeyi unutan yaşlı gözlerim... diye başlayan bir şarkı vardı ya hani, bloğumu açar açmaz o şarkı dolandı dilime. Tesadüf değildi belki uzun zamandır bu kadar içten bu kadar dolu dolu gülmemiştim. İnanılmaz güzel, eğlenceli, esprilerin havada uçuştuğu bir haftasonu geçirdim.

Cumartesi gününe ablam ve onun alışveriş manyağı arkadaşıyla başladık. Alışveriş manyağı belki az bile gelir o bir çılgın o bir makine, aynı zamanda inanılmaz keyifli bir insan. Girmediğimiz mağaza, dükkan, pasaj, pazar kalmadı diyebilirim. Ardından Seyr-i Mardin sefası... Yorgunluğumuzu bir nebze atabildik o muhteşem görüntü güzelliğiyle. Çok çılgın insanlarla tanıştım orada, artık gülmekten nefes alamayacak duruma gelmiştim, eve gelene kadar da devam etti bu nefes alamama durumu. ''Yeter artık gülmek istemiyorum'' diye diye uykuya dalmışım.

Bugün sabah kahvaltımızı yapar yapmaz yine bir alışveriş turuna çıktık ve ta ki şimdiye kadar... Aman Allah'ım uzun zamandır zamanın su gibi akıp gittiğini göremiyordum. Evet zaman su gibi akıp gidiyor hep böyle gitmesi dileğiyle...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Koku


Krallığın en pis kokan kenti Paris'te o pis kokmadan dünyaya gelmişti (1738), çünkü kokmuyordu, kokusuzdu... ama ona ''çok büyük bir yetenek'' bahşedilmişti. Amacı dünyanın ona sunduğu tüm kokuları duyabilmekti (bir çeşit kendinde olmayanı aramaktı). Çünkü buna İHTİYACI vardı.

Evet başardı; elinde paranın, şiddetin ya da ölümün gücünden büyük bir güç vardı (1767). İnsanlarda sevgi uyandırmanın yenilmez gücü. Parfümün yapamayacağı tek şey; kendisini diğer insanlar gibi seven ve sevilen yapamıyordu. Evet sonunda belki sevilmişti! sevilerek, insanların belki de ilk defa sevgiyle bir şey yaptıklarını düşündürerek ölmüştü. Yok oldu kokmadan ve sevmeden...

Kokuyorum, Seviyorum ve Seviliyorum. İşte gerçek güç...

2 Kasım 2010 Salı

Mavili Aşk


Masmavi bir gökyüzünden esen ruhumun parçalarıydı sanki sana yansıyan. Parçalanmış ruhumdan sağ çıkamayacağımı düşünmüştün oysa... Her parçada aşk her parçada mutluluk her parçada sen vardın. Parçaları toplamak zordu, yeniden başlamak çok acı... sen değildin sadece beni terk eden kedim de bırakmıştı beni seninle giderken. Derken öğrenir oldum sensizliği, sen gittin ve yeni bir BEN oldum...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Ebruli


Kurstan ilk izlenimler... Ebru kursumun ilk günü (sorumluluk sahibi bir insan olarak) zamanında gelen ilk öğrenci bendim. Diğerleri geç mi kaldı? HAYIR. Hiç gelmediler. Neyse öğretmenimiz öğrenci öğrencidir diyerek derse başladı, ders dediysem sohbet havasındaydı zaten bir öğrenciyle başka bir şey düşünülemez. Ebru sanatı en geç 15.yydan beri görülüyormuş, ''su nakış tutmaz diyen buraya gelsin'' diyen Mevlananın bu sözü de bu sanatın tarihinin 12.yy da biliniyor olduğunun göstergesiymiş. Bunun dışında ebru sanatında kullanılan bütün malzemeler doğal mesela fırçaların sapı gül dalından  kılları at kılından, ebruda toprak boyası kullanılıyor, suyu içme suyu olacak ya da kaynatılmış soğutulmuş, su içine de bir miktar deniz kadayıfı ve öd koyuluyor, öd çok pis kokuyormuş tabi ben öğretmenimin ısrarlarına rağmen koklamadım! ve bunun gibi bir kaç malzeme daha... yani bugün sadece teknikler ve malzemeleri öğrendim, yarın ilk ebrumu yapacağım, ve kurs sonunda bir sergi düzenleyip ebrularımızı satışa sunabileceksiniz, satar mıyım ya da alan olur mu bilmiyorum ama bu sanatı öğrenmek çok güzel, yarını heyecanla bekliyorum.

31 Ekim 2010 Pazar

'8 çayı'


İlk misafirlerimi ağırladım bugün hem de pazar temizliği oda değişikliği ve bunun yanında çıkan bir sürü sorun varken ben darmadağınık halde iken kapım çalındı, ev sahibim... 2 saat sonra bütün apartmandaki bayanlar size geleceğiz! Aman Allah'ım, eee tamam dedim. İlk misafirim derken tabi ki gelen çok misafirim oldu bugüne kadar ama hepsi arkadaşımdı ve bekarlar idi hala öğrenci havasındaydık yani, ama bu öyle değildi hepsi ev hanımı çoluk çocuk sahibi bayanlar, tabi beni bir telaş aldı, daha temizliğim de bitmemişti ve yemeğe bir arkadaşım gelecekti. Elimi çabuk tutmalıyım dedim bir kaç düzenlemeden sonra arkadaşımı aradım ve hemen gelmesini söyledim, dışarıdan pizza patates söyleyip yedik ve onu postaladım :) sonra dedim ben şimdi bunlara ne ikram edeceğim, olacak iş değil insan birkaç gün önceden haber verir yahu, üstelik gün olarak yalnış seçim, bugün pazar eee temizlik var ütü var akşam gezmeye mi gidilir, neyse çıktım dışarı kuru pasta gibi çayın yanında ikram edebileceğim birkaç bir şey alıp koşar adımlarla eve döndüm ve apartmandan sesler gelmeye başladı sesler geldikçe ben korkmaya başladım. Kapı çaldı açtığımda korkmakta haklı olduğumu gördüm  çünkü karşımda 10 kişi ve yanlarında ağlayan bağıran ve bunun gibi bir takım değişik sesler çıkaran 3-5 çocuk da vardı, sakin ol deyip yüzümde kocaman bir gülümsemeyle hoşgeldinizzzzz dedim bu hoşgeldinizin içinde, ne iyi ettiniz de geldiniz ben de uzun zamandır sizin gelmenizi bekliyordum havası vardı. Ev sahibim ve onun genç kızları hariç bütün bayanların eşleri ya asker yada jandarmaymış, yani şu demek oluyor ki eşleri çok çalışıyorlarmış ve onlar da sürekli komşuculuk oynuyorlarmış ve önemli olan da ben de bundan sonra onlarla komşuculuk oynayabilecekmişim, iyi mi oldu acaba derken yatak odamdan çocukların çığlıkları ve yere düşen makyaj malzemelerimizin sesini duydum, aman allahım çocuklar herşeyimi karıştırıyorlar, ah canım benim, benim size verilecek daha eğlenceli şeylerim var diyerek onları oradan çıkarıp ayıcıklarımı paylaştım onlarla, iki tercihim  vardı ayıcıklar mı kozmetik ürünlerim ve takılarım mı... Tabi ki ayıcıklar :) Evimin altını üstünü getirseler de iyi bir deneyim oldu, çaylar içildi pasta börekler yendi, kahveler içilip bir de fal bakıldı, hepsi benim falıma bakmak için çok hevesli görünseler de içlerinden bi tanesi fincanı aldığı gibi yanıma fırladı, ne söylediyse onaylamak durumunda kaldım, ha bu arada yakışıklı birinden evlenme teklifi alacakmışım:) bol dedikodulu ve yapay kahkahalı bir akşam oturmasıydı, yarın da Dilek Hanımlar'daymışız, hadi bakalım kolay gelsin Dilek Hatun...

30 Ekim 2010 Cumartesi


Tenimin yeni sağılmış süt kokusuna benzetilmesi çoğu zaman hoş olmasa da senin benzetmen hoşuma gitti, çünkü sen doğal şeyleri seversin taze peynir taze yoğurt tereyağ kaymak bal... Beni de sevdin herhalde, tabi kaymak ya da bala benzemek daha hoş olsa da bu seni diğerlerinden ayırıyor, ezberlenmiş sıradan benzetmeler değil en azından. Sadece bu değil tabi hoşuma giden şeyler, buruk bir zamanımda geldin ve bana destek oldun seni buralarda yıllar sonra görmek çok hoştu, film izlemek, bira tokuşturmak,başımın ağrısını kendi yöntemlerin ile geçirmen ama yine de beni bana bırakman! ve bunun gibi birçok şey... İyi ki geldin...

29 Ekim 2010 Cuma

Ziyaret


Cumhuriyet bayramı bazı yerlerde biraz buruk kutlanır ben de bu tarz yerlerin birinde yaşıyorum. Burası yolun sonu... ne gelen olur ne de giden, kalabalıklar içerisinde yalnız. Ziyaret bu yaa 600 km uzaktan bir dost. Blog nasıl yazılır, bilgisayar fanı nasıl temizlenir, nasıl mısır patlatılır. Basit ama vurucu şeyler. İyi ki geldin...

Bu Bir İlk.


Memleketin doğusunda, unutulmuş, belkide unutulmaya çalışılmış. Ses kelebeklerin kanatlarında. Kelebek kanatlarının sesi olması için yazıyorum. Bu bir ilk. Burada beni kimse anlamıyor, o kadar sıradanlık o kadar sıkıcılık. Acaba her yerde mi böle, yoksa sadece burası için mi? Ben mi anormalim? Bunun cevabını aramak, bulmak, bazen küsmek... devamı burada.