31 Ekim 2010 Pazar

'8 çayı'


İlk misafirlerimi ağırladım bugün hem de pazar temizliği oda değişikliği ve bunun yanında çıkan bir sürü sorun varken ben darmadağınık halde iken kapım çalındı, ev sahibim... 2 saat sonra bütün apartmandaki bayanlar size geleceğiz! Aman Allah'ım, eee tamam dedim. İlk misafirim derken tabi ki gelen çok misafirim oldu bugüne kadar ama hepsi arkadaşımdı ve bekarlar idi hala öğrenci havasındaydık yani, ama bu öyle değildi hepsi ev hanımı çoluk çocuk sahibi bayanlar, tabi beni bir telaş aldı, daha temizliğim de bitmemişti ve yemeğe bir arkadaşım gelecekti. Elimi çabuk tutmalıyım dedim bir kaç düzenlemeden sonra arkadaşımı aradım ve hemen gelmesini söyledim, dışarıdan pizza patates söyleyip yedik ve onu postaladım :) sonra dedim ben şimdi bunlara ne ikram edeceğim, olacak iş değil insan birkaç gün önceden haber verir yahu, üstelik gün olarak yalnış seçim, bugün pazar eee temizlik var ütü var akşam gezmeye mi gidilir, neyse çıktım dışarı kuru pasta gibi çayın yanında ikram edebileceğim birkaç bir şey alıp koşar adımlarla eve döndüm ve apartmandan sesler gelmeye başladı sesler geldikçe ben korkmaya başladım. Kapı çaldı açtığımda korkmakta haklı olduğumu gördüm  çünkü karşımda 10 kişi ve yanlarında ağlayan bağıran ve bunun gibi bir takım değişik sesler çıkaran 3-5 çocuk da vardı, sakin ol deyip yüzümde kocaman bir gülümsemeyle hoşgeldinizzzzz dedim bu hoşgeldinizin içinde, ne iyi ettiniz de geldiniz ben de uzun zamandır sizin gelmenizi bekliyordum havası vardı. Ev sahibim ve onun genç kızları hariç bütün bayanların eşleri ya asker yada jandarmaymış, yani şu demek oluyor ki eşleri çok çalışıyorlarmış ve onlar da sürekli komşuculuk oynuyorlarmış ve önemli olan da ben de bundan sonra onlarla komşuculuk oynayabilecekmişim, iyi mi oldu acaba derken yatak odamdan çocukların çığlıkları ve yere düşen makyaj malzemelerimizin sesini duydum, aman allahım çocuklar herşeyimi karıştırıyorlar, ah canım benim, benim size verilecek daha eğlenceli şeylerim var diyerek onları oradan çıkarıp ayıcıklarımı paylaştım onlarla, iki tercihim  vardı ayıcıklar mı kozmetik ürünlerim ve takılarım mı... Tabi ki ayıcıklar :) Evimin altını üstünü getirseler de iyi bir deneyim oldu, çaylar içildi pasta börekler yendi, kahveler içilip bir de fal bakıldı, hepsi benim falıma bakmak için çok hevesli görünseler de içlerinden bi tanesi fincanı aldığı gibi yanıma fırladı, ne söylediyse onaylamak durumunda kaldım, ha bu arada yakışıklı birinden evlenme teklifi alacakmışım:) bol dedikodulu ve yapay kahkahalı bir akşam oturmasıydı, yarın da Dilek Hanımlar'daymışız, hadi bakalım kolay gelsin Dilek Hatun...

30 Ekim 2010 Cumartesi


Tenimin yeni sağılmış süt kokusuna benzetilmesi çoğu zaman hoş olmasa da senin benzetmen hoşuma gitti, çünkü sen doğal şeyleri seversin taze peynir taze yoğurt tereyağ kaymak bal... Beni de sevdin herhalde, tabi kaymak ya da bala benzemek daha hoş olsa da bu seni diğerlerinden ayırıyor, ezberlenmiş sıradan benzetmeler değil en azından. Sadece bu değil tabi hoşuma giden şeyler, buruk bir zamanımda geldin ve bana destek oldun seni buralarda yıllar sonra görmek çok hoştu, film izlemek, bira tokuşturmak,başımın ağrısını kendi yöntemlerin ile geçirmen ama yine de beni bana bırakman! ve bunun gibi birçok şey... İyi ki geldin...

29 Ekim 2010 Cuma

Ziyaret


Cumhuriyet bayramı bazı yerlerde biraz buruk kutlanır ben de bu tarz yerlerin birinde yaşıyorum. Burası yolun sonu... ne gelen olur ne de giden, kalabalıklar içerisinde yalnız. Ziyaret bu yaa 600 km uzaktan bir dost. Blog nasıl yazılır, bilgisayar fanı nasıl temizlenir, nasıl mısır patlatılır. Basit ama vurucu şeyler. İyi ki geldin...

Bu Bir İlk.


Memleketin doğusunda, unutulmuş, belkide unutulmaya çalışılmış. Ses kelebeklerin kanatlarında. Kelebek kanatlarının sesi olması için yazıyorum. Bu bir ilk. Burada beni kimse anlamıyor, o kadar sıradanlık o kadar sıkıcılık. Acaba her yerde mi böle, yoksa sadece burası için mi? Ben mi anormalim? Bunun cevabını aramak, bulmak, bazen küsmek... devamı burada.