29 Kasım 2010 Pazartesi

sorun:bencillik,çözüm:sencillik

    Bencillik kötü bir hastalık...Sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket edenler ne çok çıkar oldu karşıma.Üstelik sadece kendi çıkarlarını düşünüp bunu söylemeseler bir nebze ama bunlar gözümün içine soka soka yapıyorlar.Zor bir dönemin içindeyim,bazı şeyleri üstüme alınabilirim diye düşünerek takmamaya çalışsam da sürekli birlikte olduğum insanların da bana nisbet yapar gibi konuşmalarını artık görmezden gelemiyorum.Canımı acıtıcak konularda konuştuklarını bile bile niye anlatırlar ki bazı şeyleri bana,bırak anlatma,ne halt yerseniz yiyin ben bilmeyeyim.Ama yok, hiç bir noktayı atlamadan soluksuz anlatıyorlar.Tahammül edemiyorum,kırmak da istemiyorum,ama bir yandan da onların beni kırdığını düşünüyorum,susuyorum,yorum yapmıyorum,belki anlar acı çektiğimi,üzüldüğümü.Ama nerdeee artık insanlar sadece kendi egolarını tatmin etme peşinde,sadece ''ben'' deyip diğerlerini ezip geçiyorlar.
   Evet zor bir dönem atlatıyorum,herşey üst üste geliyor,sevgilim,kedim,arkadaşlarım hepsi birer birer terk ettiler beni.Kolay değil,ama atlatıcağıma inanıyorum,herşey unutuluyor,bak beni deliler gibi seven sevgilim şimdi başkasını deliler gibi seviyor,o da nispet yapıyor bana,o da beni unuttuğunu gözümün içine sokmaya çalışıyor.Aç artık gözlerini,duy kelebek kanatlarının sesini....

25 Kasım 2010 Perşembe

Zaman zaman

    Son günlerde hiçbirşey yapmak gelmiyor içimden.Monoton bir hayat sürüp gidiyor öyle.Düşündüğüm,plandığım şeyleri uygulamakta zorlanıyorum,sürekli son anda bir aksilik çıkıyor ya da benim hevesim kaçıyor.Kaç gündür ebrularım küstü bana,istediğim şekli veremiyorum,boyalar suda çatlıyor ya da tam tekneden çekerken hava kabarcığı oluşuyor.Ebru yapanlar bilir o kadar zevkle heyecanla ebruyu yaptıktan sonra kağıtta hava kabarcığı oluşması bütün ebruyu mahvediyor.Hocamız insanın ruh halinin ebruya yansıdığını söylüyor.Elbet ben de bir gün çok güzel ebrular yapabileceğim diye düşünmek istiyorum.İstersem olur.
   Dün düşündüm de uzun zamandır yaşadığım bu şehirde dışarı,bir park ya da cafeye çıkmadım.Eskiden öylemiydi,ev arkadaşımla evde durmazdık atardık kendimizi dışarı,hızlı yaşardık bazı şeyleri.Şimdi herşey o kadar yavaş ilerliyor ki...Arada bunun daha iyi bir seçim olduğunu düşünmüyor da değilim.Kendimi dinleme fırsatını buluyorum,eksiklerimi görüyorum,bunları şimdilik gideremesem de farkında olmanın da gerekli olduğu düşüncesindeyim.Ve son olarak ''zamanı benim hızıma göre değil de hızlı akıp giden seyirde kullanmalı''diyorum.....
  

21 Kasım 2010 Pazar

İlişkisi Var

    Hergün yaptığım gibi eski sevgilimin facebook profiline girdim,son zamanlarda hiç bir paylaşım yoktu,hep aynıydı ama ben yine de bakıyordum.Acaba ne paylaşıyor,paylaştığı şarkılarda beni anlatan birşeyler var mı diye.Yine baktım ve beynimden vurulmuşa döndüm,allahım bu nasıl bir acı,o an kalbimki cız sesini hissetmek bir yana duydum,evet duydum,resmen içimden birşeyler koptu.Onun bir ilişkisi var.İlişkisi var...Bu çok ağır çok,ben bu kadarını haketmedim.Onun için yaptığım şeyleri tek tek söylemiyeceğim çünkü onu sevdim,onun da beni delicesine sevdiğini düşünürken terketti beni,yapayalnız bıraktı,arkasına bakmadan gitti.Evet biliyordum yeni biriyle tanıştığını birşeyler yaşadığını ama emin değildim,bu şekilde görmek çok yaraladı beni.Benimle 1 yılı aşkın süre birlikteyken bile facebookta ilişkisi var yazmıyordu.Ki benim ne halde olduğumu bile bile bunu alenen yayınlaması,benim gözümün içine sokması çok kırıcı.
   Kabullenemiyorum,hayır,olamaz,biz hep birlikteydik herşeyi birlikte yapıyorduk aynı evi paylaştık onu çok sevmiştim o da beni.Şimdi benim ellerimi tutan elleri başkasını tutuyor,onu öpüyor,o üzülmesin diye elinden geleni yapıyor,Benim de üzülmemi istemezdi ama bana en büyük kazığı attı,beni hergün öldürdü.Şimdi bir ilişkisi var,nasıl mutlu musun?çok mu seviyorsun onu?onu tatmin etmek için mi böyle birşey yaptın?çünkü sen benimleyken sevdin onu,bir süre devam ettirdin ama sevgilin ya o ya ben dedi.Ve sen beni terk ettin.Birlikte kutlamasını da yapmışsınızdır belki ha?OH be kurtulduk demişsinizdir,şimdi son darbemizi vuralım dediniz öyle mi?Evet vurdunuz,başardınız,sürünüyorum,kahroluyorum,duvarlar üstüme üstüme geliyor,nefes almakta zorlanıyorum,sizse sevinç çığlıkları atıyorsunuz,helal olsun size....

20 Kasım 2010 Cumartesi

Ben Geldim

     Saat sabahın 7si ve herşey bıraktığım gibi.Yalnızlığım yatağın bir köşesine kıvrılmış beni bekliyor.Masanın üstünde gitmeden önce içip yıkamayı unuttuğum nescafe küflenmiş,ona da benzeyecek birşey buluyorum kendimce.Ben geldim,yalnızlığıma,hüznüme,terkedilmişliğime geri döndüm.Ama bana ait olan yere geldim.Yüzleşmem gereken yere.Herşeye rağmen seviyorum evimi,kendimden birşeyler buluyorum burda.Koşuşturma yok,telaş yok,gürültü yok,sadece ben varım,sadece ben...
   Evdeki bu hüzünlü havayı yok etmek adına şimdi kalkıp bir güzel temizlik yapmak,haftaiçi için ütü yapıp kirlileri makineye atmak,ardından duş alıp kuaföre gitmek lazım.Hadi bakalım gün başlasın

19 Kasım 2010 Cuma

Hotel California

     1969 yazında hikayenin kahramanı olan adam uzun bi seyahate çıkar.Ve yolu California’dan geçerken dinlenmek için hotel California’yı bulur. Ufak sevimli bir oteldir. Sıcak bir havası vardır. Bir odaya yerleştirilir. Oteldeki ikinci gününde odasının hemen yanındaki odada kalan kızla tanışır. Arkadaş olurlar. Birlikte gezmeye başlarlar. Çok fazla zaman geçmeden birbirlerine aşık olurlar. Ve tatili hotel California’da birlikte geçirmeye karar verirler. Çok severler birbirlerini. Bütün bir yaz hep beraberdirler. Otelin sıcak insanları , sevimliliği sadeliği onları çok etkilemiştir. Unutamayacakları bir yaz yaşarlar. Yazın bitiminde bir karar vermek zorundalardır ayrılık için. Ve şöyle derler ‘ Eğer bir sene sonra birbirimizi unutmaz ve hala birbirimizi bu kadar çok seviyor olursak , gelecek yazın ilk gününde (tanıştıkları günü kastederek) otel California’da buluşacağız ‘ diyerek sözleşirler. O zamana kadar birbirlerini hiç aramayacaklardır. ( bu aşk bir yaz aşkımı yoksa gerçek bi aşkmı anlamak için yaparlar bunu)… Tam bir sene geçmiştir.  Adam sözleştikleri gibi bir sene sonra otelde buluşmak için yola çıkar. Tanıştıkları ilk gündür o gün.  Yol uzundur bitmek bilmez adam için. Ve sonunda California’ya varır. Otelin oraya geldiğinde kapkara bi bina bulur.. Otel bir gün önce yanmıştır… Hemen sevdiği kıza haber vermek ister. Onunda gelmiş olabileceğini düşünerek olması muhtemel yerlere bakar. Ancak bulamaz. Ve sonunda çok acı birşey öğrenir ve bu şarkı ortaya çıkar. Acı gerçek ne mi? Sevgilisi süpriz yapmak için bir gün önceden otele gelmiştir. Ve çıkan yangında ölmüştür


Hotel california
Yükleyen expert145. - Yüksek çözünürlüklü video keyfini yaşayın!
   
        

17 Kasım 2010 Çarşamba

Lunna-park

    Ayyy çok fena başım dönüyor.2 gündür gribim ve kafamı kaldıramıyorum,sanki kafamın içine koca bir kaya yerleşmiş ve ben çevirdikçe yer değiştiriyor.Üstüne üstlük ablacığım benim bu halime daha fazla dayanamayıp hadi kalk seni iyileştiricem deyip zar zor beni dışarıya çıkarttı.Sahilde oturduk biraz,deniz havası iyi geldi en azından bir kaç saat burun akıntım durdu.Balık-ekmek,deniz kokusu falan ben yavaş yavaş kendime gelmişken ablam tuttu kolumdan asıl sürprizimi daha görmedin diyerek beni lunaparka götürdü.Aman Allahım işte macera burda başladı.Crazy dansla başladık,baş dönmem,kafamın arkasındaki demir kafalığa çarparak tavan yaptı derken ondan inip explorer denen o çılgın şeye bindik.Explorerda kafaüstü durarak baş dönmesinin ne demek olduğunu öğrenmiş oldum.Artık kendimde değildim ablam nereye sürüklediyse o alete bindim.Artık duyarsızlaşmıştım,normalde korkarak ben buna asla binmem diyeceğim şeylere o uyuşuk kafayla bindim.Eniştem bizi almaya geldiğinde tanıyamadı,saç baş dağılmış haldeydik lunaparktan çıkarken.Başımın içinde ki kaya parçası da kendini kaybetmiş olmalı ki yürürken o ne tarafa giderse ben höyyngg diye o tarafa sendeliyordum.Neyseki eve sağ salim gelebildik.Hala başım dönüyor,ekran dönüyor,yazılar dönüyor,en iyisi ben yatayım,öptüm(muahhh)

14 Kasım 2010 Pazar

..............

     Alışma bana, ne yapacağım belli olmaz..Bugün varım yarın birden yok olurum..Dokunma bana,kapanmamış ...yaralarla doluyum..Canımı acıtma, bir yarada sen açma..Sevme beni yoğun duygularımda kaybolursun tutuşursun..İsteme beni, yasaklarla boğuşursun, engellerle doluyum..Çözmeye çalışma sakın, seninle karışır iyice kördüğü...m olurum..Anlama beni, ben kendimi bilirim,ben böyle mutluyum..Aşkı yaşatmamı isteme asla, ben aşka yıllardır inanmıyorum.. Güveniyorsan kendine, inandır aşkın varlığına..Sonucunda öyle bir aşk yaşatırım ki..!Vazgeçemezsin tutkun olurum..Yıkabilirsen duvarlarımı, sakın bırakma beni..Tüm tutkularım ve gücümün arkasında..Hala minik bir çocuğum..Büyütemezsen kaybolurum... "Rabindranath Tagore" (Şermin ŞAHİN)

Ne Yapıyorum Ben??

  Ablamla krizlerdeyiz,şimdi de enişteme anlatıyor :facebooku bile yokmuş,soya sosunu bilmiyormuş ve hayatında hiç rus salatası yememiş.....hahahaaa.Evet biraz sıkıcı ve sıradan bir insan ama bir insanın facebooku olmaz mı yahu,hadi soya sosu hiç yemedin ama rus salatası da yenilmiyecek bir şey de değil.Televizyon izlemiyormuş,internete girmiyormuş.E sen ne yapıyorsun? dedim.Kitap mı?Hayır.Film mi izliyorsun?Hayır.Arkadaşlarınla dışarda mı takılıyorsun?Hayır.Kardeşim ne yapıyorsun o zaman sen?Sabahtan akşama kadar çalışsan sonra da eve gelip yorgunluktan sızıp kalsan tamam diyeceğim ama bir öğretmen ya öğlencidir ya sabahçı ya da tam gün olsun.Yani günün 6-7 saatini çalışarak geçirir.Ne yapıyorsun sen?''Hiç walla sen söyleyince aklıma geldi ne yapıyorum ben''hahahahaha

Tatil Başlasın

    Batıya biraz daha yaklaşmak bana iyi geldi.Dün akşama kadar alışveriş yaptık ablacığımla.Yeğenim de vardı tabi,şimdiden bir erkek olarak bayanlarla alışverişe çıkılmayacağını anladı.Bizimle birlikte mağaza mağaza dolaşmaktan perişan oldu çocukcağız.Şimdiden alıştırmak lazım tabi....
   Ablamla yapmaktan en çok keyif aldığım şey;alışveriş sonrası kahve ve sigara eşliğinde aldıklarımızın kritiğini yapmak.Aldığım kıyafet,ayakkabı ya da takıların verdiği heyecanın doruk noktasında olduğum zamanlarda sürekli konuşmak isterim.Anlık heyecanlar işte.Ablamsa hala bu heyecanı yaşayabildiğim için bana hayralıkla bakar sadece, şaşkın bakışları eşliğinde ben anlatırım o dinler.
   Dün bu koşuşturmaca da kendimi fazla kaptırıp,muhtemelen deneme esnasında terleyip üşüdüğüm için dün gece boğazlarım şişti.Bu günkü sinema planım da yatmış oldu, ama hala umudum var.Akşama kadar biraz daha toparlarsam muhakkak gideceğim.Ben şimdi biraz daha karabiberli nane limonumdan içeyim.

10 Kasım 2010 Çarşamba

Servis Arkadaşı: Prova 2



Vee gecenin sonu... Birlikte yemek yedik, ardından türk kahvesi ve sohbet. Evet bugün daha iyiydi, sanırım zamanla açılıyoruz. İlk günkü gerginliği yoktu üzerinde. Biraz eskilerden konuştuk, ortak tanıdığımız arkadaşlardan falan, hafiften de dedikodu yaptık. Ailesinden bahsetti biraz da,aslında bana hiç uygun bir aile tipi değil, ama neyse bu beni çok da ilgilendirmiyor, arkadaşım sonuçta!


Evin içi hafiften soğuyunca benim yeni aldığım UFO'yu kurmaya çalıştı, önce beceremedi ve çok üzüldü :) neyse ki sonunda yapabildi de keyfi yerine geldi. Benim önümde beceriksiz görünmek korkuttu herhalde. Ortam ısınınca bizim sohbette ısınmaya başladı. Bana yakın davranan birkaç kişi (erkek) hakkında bana açıklama yaptı, e ne de olsa rakipleri, haklı olarak sadece kendisiyle görüşmemi istiyor. Tabi sonuna da ''senin kararın, sonuçta seni etkilemek için söylemiyorum,onlar da iyi insan'' diye eklemeyi de unutmadı.

Sonuç olarak bu gece bana iyi geldi, iyi bir arkadaşım oldu!!!

Yemekte Biri Var


Yaklaşık bir saat sonra servis arkadaşım gelecek yemeğe. Sanırım bana aşık! Geçen hafta ben ona kahvaltıya gittiğimde çok tedirgindi, ne söyleyeceğini bilemez durumdaydı yani bir gerginlik vardı. Geçtiğimiz bir hafta boyunca da serviste soğuk rüzgarlar esti, konuşmadık bir türlü birbirimizle. Neyse geçen gün yan yana oturduğumuzda cesaretini toplayıp bana ''birlikte yemek yiyelim mi?'' dedi. Daha önceden konuşmuştuk ben onu çağıracaktım yemeğe o yüzden tamam dedim ben yaparım. 

Mönümüz soya soslu tavuk. :) (evime ilk defa gelenlere yaptığım vazgeçilmez yemeğim), pilav, çorba ve Rus salatası. O çok heyecanlıydı bugün kaçta geleyim derken. Peki ben? Ben ne hissettiğimi bilmiyorum çok da önemi yok zaten. Sadece iyi vakit geçirmek istiyorum. Bakalım nasıl geçecek, ben yavaş yavaş hazırlanayım...

9 Kasım 2010 Salı

Atam


Çocukken 10 Kasım'da evde olduğumuz zamanlar annem tam 9'u 5 geçe kaldırırdı bizi, siren sesleri eşliğinde ailecek saygı duruşunda durup istiklal marşını söylerdik. O küçücük yaşımda gözlerim dolardı, belki o anın ve çevremdekilerin etkisiyle duygulanırdım o zamanlar. Sonra zamanla Atatürk'ü daha iyi tanımaya ve anlamaya başladım. Şimdi ise anlatmaya... Ruhun şad olsun ATAM. Seni saygıyla ve özlemle anıyoruz.

Prens


Biraz önce penceremin önündeki kedi sesleriyle uyandım, bir an aklıma Prens geldi. Ah prens niye gittin niye sen de terkettin beni... İki kedicik ve anneleri, acaba prensin annesi de mi o? Allah'ım kendimi çok kötü hissediyorum, yavrular nasıl da büyümüşler, prens gibi küçük değiller. Ben Prens'i almasaydım belki o da annesinin ve kardeşlerinin yanında olacaktı. Ama iki gün boyunca bekledim, annesi yoktu sürekli baktım ve dayanamayıp onu eve aldım. Evet çok küçüktü ben ona ne kadar iyi bakmaya çalışsam da anne sütüne ihtiyacı vardı ve öldü. Ben mi öldürdüm, benim yüzümden mi öldü? Vicdan azabı çekiyorum. Oysa ben onu çok sevmiştim, hastalandığında başından ayrılmadım, saatlerce sevdim onu belki sevgimi hissedip iyileşir diye. Prens çok üzgünüm çok, seni çok seviyorum ve çok özlüyorum...

Yalnızlık Benim Canımı Acıtan


Çok sıkıldım şu yalnızlıktan yaa... Sabah kalkıyorum yalnızım, günaydın diyebileceğim kimse yok, kahvaltı yapabileceğim kimse de olmadığı için  kahvaltı da yapmıyorum. Kahve sigara, kahve sigara böğğğ... Sonra kurs ve ardından iş hayatı ve sonra yine eve dönüş. Yine yalnızlık.....

Karşılıklı şöyle günün kritiğini yapabileceğim kahvemi tokuşturacağım bir sevgilim ya da dostum yok. Bu da beni çok üzüyor. Çok özel sırlarımı paylaşmak istiyorum tepki almak istiyorum belki de tartışmak istiyorum ama yalnız kalmak istemiyorum artık.

Yalnız kaldıkça acılarım sürekli taze kalıyor, her gece tazeliyorum yaşadıklarımı, büyütüyorum küçük insanları. Hadi sabahları bir şekilde (ebru kursu) doldurdum yalnızlığımı ama ya geceler... Uzun bitmek bilmeyen geceler.
  

7 Kasım 2010 Pazar

Asos pembelim


Ben buna bayıldım ya siz??
http://buketpoyraz.blogspot.com/2010/11/asosun-bu-37-numara-tatl-fiyonklu-pembe.html

Pembelim


Bir pembe aşığı olarak sonunda kendime pembe bir telefon alabildim. İlk gördüğünüzde işte bu benim olmalı, bu bana ait dediğiniz şeyler olur ya, tam da böyle bir durumla karşı karşıya kaldım. İyi ki de kalmışım. :) Bütün hafta sonu yeni telefonumun heyecanıyla yaşadım. Bunu da seninle paylaşmak istedim. Hala çocuk gibi olabilmek çok güzel...

Hahay


Gülmeyi unutan yaşlı gözlerim... diye başlayan bir şarkı vardı ya hani, bloğumu açar açmaz o şarkı dolandı dilime. Tesadüf değildi belki uzun zamandır bu kadar içten bu kadar dolu dolu gülmemiştim. İnanılmaz güzel, eğlenceli, esprilerin havada uçuştuğu bir haftasonu geçirdim.

Cumartesi gününe ablam ve onun alışveriş manyağı arkadaşıyla başladık. Alışveriş manyağı belki az bile gelir o bir çılgın o bir makine, aynı zamanda inanılmaz keyifli bir insan. Girmediğimiz mağaza, dükkan, pasaj, pazar kalmadı diyebilirim. Ardından Seyr-i Mardin sefası... Yorgunluğumuzu bir nebze atabildik o muhteşem görüntü güzelliğiyle. Çok çılgın insanlarla tanıştım orada, artık gülmekten nefes alamayacak duruma gelmiştim, eve gelene kadar da devam etti bu nefes alamama durumu. ''Yeter artık gülmek istemiyorum'' diye diye uykuya dalmışım.

Bugün sabah kahvaltımızı yapar yapmaz yine bir alışveriş turuna çıktık ve ta ki şimdiye kadar... Aman Allah'ım uzun zamandır zamanın su gibi akıp gittiğini göremiyordum. Evet zaman su gibi akıp gidiyor hep böyle gitmesi dileğiyle...

3 Kasım 2010 Çarşamba

Koku


Krallığın en pis kokan kenti Paris'te o pis kokmadan dünyaya gelmişti (1738), çünkü kokmuyordu, kokusuzdu... ama ona ''çok büyük bir yetenek'' bahşedilmişti. Amacı dünyanın ona sunduğu tüm kokuları duyabilmekti (bir çeşit kendinde olmayanı aramaktı). Çünkü buna İHTİYACI vardı.

Evet başardı; elinde paranın, şiddetin ya da ölümün gücünden büyük bir güç vardı (1767). İnsanlarda sevgi uyandırmanın yenilmez gücü. Parfümün yapamayacağı tek şey; kendisini diğer insanlar gibi seven ve sevilen yapamıyordu. Evet sonunda belki sevilmişti! sevilerek, insanların belki de ilk defa sevgiyle bir şey yaptıklarını düşündürerek ölmüştü. Yok oldu kokmadan ve sevmeden...

Kokuyorum, Seviyorum ve Seviliyorum. İşte gerçek güç...

2 Kasım 2010 Salı

Mavili Aşk


Masmavi bir gökyüzünden esen ruhumun parçalarıydı sanki sana yansıyan. Parçalanmış ruhumdan sağ çıkamayacağımı düşünmüştün oysa... Her parçada aşk her parçada mutluluk her parçada sen vardın. Parçaları toplamak zordu, yeniden başlamak çok acı... sen değildin sadece beni terk eden kedim de bırakmıştı beni seninle giderken. Derken öğrenir oldum sensizliği, sen gittin ve yeni bir BEN oldum...

1 Kasım 2010 Pazartesi

Ebruli


Kurstan ilk izlenimler... Ebru kursumun ilk günü (sorumluluk sahibi bir insan olarak) zamanında gelen ilk öğrenci bendim. Diğerleri geç mi kaldı? HAYIR. Hiç gelmediler. Neyse öğretmenimiz öğrenci öğrencidir diyerek derse başladı, ders dediysem sohbet havasındaydı zaten bir öğrenciyle başka bir şey düşünülemez. Ebru sanatı en geç 15.yydan beri görülüyormuş, ''su nakış tutmaz diyen buraya gelsin'' diyen Mevlananın bu sözü de bu sanatın tarihinin 12.yy da biliniyor olduğunun göstergesiymiş. Bunun dışında ebru sanatında kullanılan bütün malzemeler doğal mesela fırçaların sapı gül dalından  kılları at kılından, ebruda toprak boyası kullanılıyor, suyu içme suyu olacak ya da kaynatılmış soğutulmuş, su içine de bir miktar deniz kadayıfı ve öd koyuluyor, öd çok pis kokuyormuş tabi ben öğretmenimin ısrarlarına rağmen koklamadım! ve bunun gibi bir kaç malzeme daha... yani bugün sadece teknikler ve malzemeleri öğrendim, yarın ilk ebrumu yapacağım, ve kurs sonunda bir sergi düzenleyip ebrularımızı satışa sunabileceksiniz, satar mıyım ya da alan olur mu bilmiyorum ama bu sanatı öğrenmek çok güzel, yarını heyecanla bekliyorum.